SALDIRGANLIK ve BAŞARISIZ KİMLİK
Okullarımızdaki saldırganlık olayları ele alınırken şu an ki durumu ortaya koymanın ve şu anki durumu düzeltici önlemeleri düşünmenin, yapılan çalışmaları bu eksende tasarlamanın sadece sorunu içinde bulunulan zaman diliminde ve sorununun son aşmalarında çözmeye çalışmak anlamına geleceği görülmektedir. Bu bir matematik problemini üçüncü, dördüncü işlemden çözmeye çalışmak gibi, binayı yapmaya beşinci kattan başlamak gibi bir şey olacaktır. Sorun aslında saldırganlık olarak gözükmesine rağmen asıl sorun toplumsal ve bireysel kimlik gelişiminde veya başarılı kimliğin geliştirilememesinde yatmaktadır.
İnsan hayatının ilk yıllarından itibaren yoğun bir şekilde çevresinin kendisini sevmesine, ihtiyaçlarının karşılamasına, kendisine de ayrı bir birey olarak değer verilmesine, aileye katılıma ihtiyaç duyar. Aile; olumlu, sevecen, samimi, kabul edici davranışların tersi yani Karen HORNEY’’in dediği gibi çocuğun çevresindeki insanların, çocuğu sevmeyecek, onunda kendi başına bir birey olduğunu kabul edemeyecek kadar kendi nevrozlarına kapıldıkları bir davranış, tutum içinde olduğu sürece Karen HORNEY’’in temel kaygı dediği acı verici duygusal duruma sürüklenmeye başlar. Sonuç olarak yalıtılmışlık ve çaresizlik duygusuna kapılan çocuk başkalarıyla barışçıl, güven içinde ilişki kurmak yerine başkalarıyla başa çıkma zorunluluğunu yaşamaya başlar. Artık ya çevresindeki en güçlü insana sığınacak ya baş kaldırıp kavga edecek ya da başkalarından uzaklaşmaya çalışacaktır.
Glasser ve Zunin; “bir kimse dört, beş yaşlarında iken “kendisini başarılı veya başarısız kimlik olarak belirlemesine yol açacak şekilde hangi sosyal becerileri, sözel becerileri, zekâ ve düşünce yeteneğini geliştirdiğine dayalı olarak başarısız kimlik geliştirmeye başlayabilir” derken çocuğun yaşamında ve başarılı kimliğin temelindeki aile davranışlarına, tutumlarına ve eğitimin çocuk üzerindeki etkilerine dikkati çekiyor.
“İnsanoğlu doğumundan itibaren ihtiyaçlarını karşılamak adına davranışlarda bulunan bir varlıktır. Aile ihtiyaçları (Psikolojik, sosyal ve fiziksel) barışçı yollardan karşılayabildiği ve çocuğun karşılayabilmesine olanak sağladığı oranda çocuğun kimlik gelişimi başarılı yöne kaymaktadır. İnsan toplum ve çevre ile barışçıl ve uyumlu bir şekilde yaşama isteği ve gereği içindedir, bunun için gereken potansiyele de sahiptir fakat ihtiyaçlarını karşılamayı öğrenme şekli veya çevre yaşantılarının onu ittiği davranış ve duygulanım kalıpları onun karşılaştığı problemleri çözme ve ihtiyaçlarını karşılama şekli, yöntemi haline gelecektir. İhtiyaçlarını karşılamak adına gelişen davranışlar çevre tarafından bu yönde algılanmadığında, toplumun hoş karşılamadığını bildiren tabirlerle geribildirimler gelmeye başladığında ise ihtiyaçları engellenmeye çalışılan bir varlığın tepkisini ve savunma düzeneklerini göstermektedir.
Aileler çocuklarının ihtiyaçlarının farkına varıp kabul ederek barışçıl yollardan karşılamaya çalışmak onların uyumlu bir şekilde ihtiyaçlarını karşılamasına zemin hazırlamaktan çok benim “anne-babalık görevini yerine getirmek, içini rahatlatmak, sorumluluktan uzaklaşmak, zahmetsiz yöntemler bularak çevreye toplumun hoş karşıladığı ilgili anne baba mesajını vermek” adına ama bu arada çocuklarının ihtiyaçlarının önüne geçerek bencil davranarak oynadıkları oyunu simgeleyen ana-babalık ihtiyacını karşılamakla uğraşmaktadırlar. Tabi burada anne ve babaların çocuklarını sevmedikleri ilgilenmedikleri, sevgilerini ve ilgilerini göstermedikleri anlamı çıkmamaktadır zaten onlar hangi davranışlarının kendilerinin hangi ihtiyacını karşılamak için olduğunun farkında değiller ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamaya dönük davrandıklarını zannetmekteler. Tabi bu durum tümüyle çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya dönük davranmayı gerektirmemektedir.
Glasser (1965) “Sorumluluk bir kimsenin kendi gereksinimlerini, başkalarını da kendi gereksinimlerini karşılama yeteneklerinden mahrum bırakmayacak şekilde karşılama yeteneği.” olarak tanımlamaktadır.
Anne ve babaların çoğu zaman çocuklarıyla çatışma yaşamalarında ki sebep herkesin kendi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmakla çok fazla meşgul olup sorumlu davranışlarda bulunmamalarından kaynaklanmaktadır. Bir yaş civarı bir çocuğun kanepeye tırmanıp kendini gösterme ihtiyacına annenin çocuğunu uslu bir şekelde, tehlikeden uzak bir oyun oynarken görme ihtiyacı çatışacaktır. Anne ve babaların, öğretmenlerin, eğitimcilerin çocuğun başarılı kimlik geliştirmesinde rolü çok fazla görülmektedir. Eğitimciler (aileler ve öğretmenler) çocuğun başarılı kimlik kazanması için gerekli olan özeni gösterdikleri sürece çocuk kendini gerçekleştirmeyle beraber hem kendisiyle hem de çevreyle barışçıl yollardan ve huzur içinde iletişimde olacak ve ihtiyaçlarını da bu huzur ve dayanışma içinde karşılamaya çalışacaktır.
Saldırganlık sadece fiziksel zarar verme olarak algılandığın da sorunun asıl kökeninden uzak kalınacaktır. Saldırganlık kişinin çevreye zarar vermesinin yanı sıra, kişinin kendisine zarar vermesi hatta kendisini işe yaramaz, aptal vs gibi değerlendirmesidir de. Herkes başarısız kimliğini aynı şekilde sergilemez bazısı saldırganlığını çok açık ve çevreye zarar verici şekillerde yansıtırken bazısı da başarısız kimliğini içine kapanarak veya kendine bazen zarar vererek, bazen de öz saygısını yitirerek, başkalarına sığınarak kendine yabancılaşarak gösterebilir. Aslında iki durum arasında tek fark kişinin çevreye zarar vererek başarısız kimliğini sürdürmesi veya çevreye zarar vermeden başarısız kimliğini sürdürmesindedir. Ama özde başarısız kimliğin yattığı da bir gerçektir.
Glasser “Okula giden pek çok çocuk zaten başarısız kimlik oluşturmaya başlamıştır, bazıları da başarılı kimliklerini okulda sürdürebilmek için mücadele etmektedirler.”
Okullara gelen çocukların birçoğu zaten başarısız kimlik ile o zamana kadar olmadıkları bir sosyalliğin içinde kendilerini bulmaktadırlar, bazıları da başarısız kimliklerini okulda kazanmaya başlıyorlar tabi başarısız kimliklerinin sürdürülmesi veya söndürülmesinde bundan sonraki deneyim ve etkileşimlerinin de önemli bir rolü olacaktır. Ülkemizde sınıfların ve okulların fiziki şartları, öğretmenlerin başarısız kimlik ile okula gelen öğrencilerin bu yapılarının olumluya çevirici unsurlara zaman ayırmaktan çok öğretim ve başarıyla uğraşmak zorunda oluşları ve ödüllendirmelerin daha çok bu eksende olması, çocukların sevgi ve değer gereksinimlerini tam anlamıyla karşılayamamaktadır. Dolayısıyla zaten başarısız kimlik ile okula gelen çocuklar bu yapılarının üzerine kat kat eklemeler yaparak büyümektedirler.
Birçok çocuk okula saldırganlığı kendilerinin bir parçası olarak taşımaktadırlar. Louis CORMAN Çoğu zaman eğitimciler (aileler) çocuğun dirimsel gelişimiyle çevreye saldırganlığını bir birine karıştırıyorlar. Bir çocuk çarpıyor, yıkıyor itip kakıyorsa bu onun dirimsel enerjisinin bolluğundan ileri gelir, yoksa kimseye karşı düşmanlığından değil. Ama çocuğun yolu tıkanır, açılması engellenirse o zaman saldırganlaşır ve kendisini yoksun bırakan eğitimcisine karşı çıkar.
Çocuklar gelişim dönemlerinde birçok gelişim ödevlerini yerine getirirler fakat bunların bir kısmı ailelerce olumsuz karşılanır (tükürme, çiğneme, bazı sakarlıklar, zaman zaman saldırganlık) ve tepki görür. Ailelerin tepkileri saldırganlık ve ceza içerdiğinde çocukta bu davranışlara karşı bir tepki gösterir. Bu tepki her zaman karşı çıkma şeklinde olmayacaktır fakat karşı çıkışlar olduğunda ve sürekli engellendiğinde tepkiler giderek artacaktır.
Ailelerin bu aşamadaki problemleri çözme girişimleri de çocuğun daha sonra problemleri çözme kalıbını oluşturmaya başlayacaktır. Çünkü çevresinde problemler nasıl çözülüyorsa o da bunu öğrenmeye başlayacaktır. Anne-baba, aile üyeleri problemle karşılaştığında şiddeti, saldırıyı ( bu şiddet ve saldırı illaki fiziksel olmak zorunda değil) çözüm yolu olarak kullanıyor ise çocukta bu yöntem dışında başka problem çözme yöntemleriyle fazla karşılaşmadığı için bu yöntemi benimseyecektir. Bu bir var olma mücadelesi gibi aile içinde var olmak için böyle olmak zorunda ama aslında, işin özünde ailenin bir ferdi olarak kabul görmek, var olmak, ihtiyaçlarını karşılamak var.
Okul yıllarında artık saldırganlığı bir davranış kalıbı olarak okula getiren ve problemlerini bu yöntemle çözmeyi alışkanlık haline getirmiş çocukların karşısına onları daha da kısıtlayan sert kurallar dikildiğinde ve sevgi, değerden çok cezalandırmalarla karşılaştığında eğitimcisine zamanında gösterdiği saldırganlık daha da artarak ve kinlenerek devam etmektedir. Problemlerinin çözümünde kullanabileceği bu yolla ihtiyaçlarını karşılayabileceği barışçıl, uyumlu davranışları kazandırmak, çocuğun başarısız kimliğini başarılıya çevirmek için bir ortam hazırlamakla zaman harcamak yerine başarının ön plana çıkarıldığı, öğretimin ve kabulün az olduğu, başarının ödüllendirildiği, öğretmenlerin öğrencilerine zaman ayıramadığı, yüzeysel ilişkilerin hâkim olduğu okullar başarısız kimlikle okula gelen öğrencilerin bu durumu arttırarak sürdürmesine, başarılı kimlik ile gelen çocuklarında başarılı kimlik gelişimlerini sürdürmekte zorluk yaşamalarına sebep olmaktadır.
Saldırgan davranışların oluşumu ve sürdürülmesi tabi ki sadece bu etkenlerle açıklanamaz. Şu ana kadar çocuğun geliştirdiği başarısız kimlik onun çevrede karşılaştığı uyaranlara karşı savunma düzeneklerini de şekillendirir. Çocuğun o zaman kadar kendi olarak karşılayamadığı, karşılamasına izin verilmediği ihtiyaçlarını karşılayabileceği, kendi yaş gurubunun ve toplumun kabul ettiği bir imaj ortaya koyma çabası ortaya çıkacaktır. Kendine ait yetenekleri, becerileri, çabalarıyla gündeme gelemeyen, toplum tarafından yeterli kabulü görerek gerekli ihtiyaçları karşılayamayan çocuk değişik arayışlara mutlaka gidecektir.
Kişi; toplum tarafından, en azından kendi yaş gurubu tarafından kabul gören bir kişi olmak adına veya kendini bir birey, bir kişi olarak görmek adına davranışlarda bulunabilir. Bunu toplumun her zaman hoş karşıladığı şekilde yapmayarak bazen de toplumun hoş karşılamadığı davranışlarla topluma karşı yapabilir. Ama burada kişi davranışını aslında toplumda öyle veya böyle bir yer sahibi olmak kendisini göstermek adına yapacaktır. Tabi bu her zaman bu yönde gelişmeyebilir daha içe kapanık tipler bu durumda farklı tepkiler gösterebilir.
Okullarda bu tür arayışlar içinde olan öğrencilerin mutlaka eksik karşılanmış olan ihtiyaçlarını karşılamak adına bu tür davranışlara yönelim gösterdikleri akıldan çıkarılmamalı, davranış kadar davranışa etki eden unsurlarla da ilgilenilmelidir. Fakat sadece davranış üzerine giderek kişinin cezalandırılması aslında karşılanmak istenen ihtiyacın cezalandırılması olacaktır ve kişiye yarardan çok zarar getirecektir.
Yapılması gereken çocuğun hangi ihtiyacının karşılanmasında eksiklik hissettiği ve bu davranışıyla hangi ihtiyaçlarının karşılanmaya çalışıldığının tespit edilip bu ihtiyaçlarını toplumla dayanışma, barış içinde nasıl karşılaması gerektiğinin öğretilmesi olacaktır. Fakat bu ihtiyaçlarını karşılama aşamasında uyarıcıların ve sonuçların etkilerinin de göz önüne alınması gerekir. Eğer Kurtlar vadisindeki Çakır gibi davranmanın verdiği hazzı ve doyurduğu ihtiyacı karşılayamayan, fakat bu ihtiyacı karşılama amaçlı olan başka olumlu davranış ve etkinlikler, kendini ifade şekilleri olursa bir işe yaraması zor olacaktır. Bu sebeple kişiyle mutlaka profesyonel, samimi, dostça konuşmalar da yapılmalı ve bilişsel anlamda olumlu, kabul gören davranışlarıyla ihtiyaçlarını karşılamanın daha fazla haz verdiği ve ihtiyaçlarını daha fazla karşıladığı bilinci oluşturulmalı, gösterilmelidir.
İnsan hayatının ilk yıllarından itibaren yoğun bir şekilde çevresinin kendisini sevmesine, ihtiyaçlarının karşılamasına, kendisine de ayrı bir birey olarak değer verilmesine, aileye katılıma ihtiyaç duyar. Aile; olumlu, sevecen, samimi, kabul edici davranışların tersi yani Karen HORNEY’’in dediği gibi çocuğun çevresindeki insanların, çocuğu sevmeyecek, onunda kendi başına bir birey olduğunu kabul edemeyecek kadar kendi nevrozlarına kapıldıkları bir davranış, tutum içinde olduğu sürece Karen HORNEY’’in temel kaygı dediği acı verici duygusal duruma sürüklenmeye başlar. Sonuç olarak yalıtılmışlık ve çaresizlik duygusuna kapılan çocuk başkalarıyla barışçıl, güven içinde ilişki kurmak yerine başkalarıyla başa çıkma zorunluluğunu yaşamaya başlar. Artık ya çevresindeki en güçlü insana sığınacak ya baş kaldırıp kavga edecek ya da başkalarından uzaklaşmaya çalışacaktır.
Glasser ve Zunin; “bir kimse dört, beş yaşlarında iken “kendisini başarılı veya başarısız kimlik olarak belirlemesine yol açacak şekilde hangi sosyal becerileri, sözel becerileri, zekâ ve düşünce yeteneğini geliştirdiğine dayalı olarak başarısız kimlik geliştirmeye başlayabilir” derken çocuğun yaşamında ve başarılı kimliğin temelindeki aile davranışlarına, tutumlarına ve eğitimin çocuk üzerindeki etkilerine dikkati çekiyor.
“İnsanoğlu doğumundan itibaren ihtiyaçlarını karşılamak adına davranışlarda bulunan bir varlıktır. Aile ihtiyaçları (Psikolojik, sosyal ve fiziksel) barışçı yollardan karşılayabildiği ve çocuğun karşılayabilmesine olanak sağladığı oranda çocuğun kimlik gelişimi başarılı yöne kaymaktadır. İnsan toplum ve çevre ile barışçıl ve uyumlu bir şekilde yaşama isteği ve gereği içindedir, bunun için gereken potansiyele de sahiptir fakat ihtiyaçlarını karşılamayı öğrenme şekli veya çevre yaşantılarının onu ittiği davranış ve duygulanım kalıpları onun karşılaştığı problemleri çözme ve ihtiyaçlarını karşılama şekli, yöntemi haline gelecektir. İhtiyaçlarını karşılamak adına gelişen davranışlar çevre tarafından bu yönde algılanmadığında, toplumun hoş karşılamadığını bildiren tabirlerle geribildirimler gelmeye başladığında ise ihtiyaçları engellenmeye çalışılan bir varlığın tepkisini ve savunma düzeneklerini göstermektedir.
Aileler çocuklarının ihtiyaçlarının farkına varıp kabul ederek barışçıl yollardan karşılamaya çalışmak onların uyumlu bir şekilde ihtiyaçlarını karşılamasına zemin hazırlamaktan çok benim “anne-babalık görevini yerine getirmek, içini rahatlatmak, sorumluluktan uzaklaşmak, zahmetsiz yöntemler bularak çevreye toplumun hoş karşıladığı ilgili anne baba mesajını vermek” adına ama bu arada çocuklarının ihtiyaçlarının önüne geçerek bencil davranarak oynadıkları oyunu simgeleyen ana-babalık ihtiyacını karşılamakla uğraşmaktadırlar. Tabi burada anne ve babaların çocuklarını sevmedikleri ilgilenmedikleri, sevgilerini ve ilgilerini göstermedikleri anlamı çıkmamaktadır zaten onlar hangi davranışlarının kendilerinin hangi ihtiyacını karşılamak için olduğunun farkında değiller ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamaya dönük davrandıklarını zannetmekteler. Tabi bu durum tümüyle çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya dönük davranmayı gerektirmemektedir.
Glasser (1965) “Sorumluluk bir kimsenin kendi gereksinimlerini, başkalarını da kendi gereksinimlerini karşılama yeteneklerinden mahrum bırakmayacak şekilde karşılama yeteneği.” olarak tanımlamaktadır.
Anne ve babaların çoğu zaman çocuklarıyla çatışma yaşamalarında ki sebep herkesin kendi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmakla çok fazla meşgul olup sorumlu davranışlarda bulunmamalarından kaynaklanmaktadır. Bir yaş civarı bir çocuğun kanepeye tırmanıp kendini gösterme ihtiyacına annenin çocuğunu uslu bir şekelde, tehlikeden uzak bir oyun oynarken görme ihtiyacı çatışacaktır. Anne ve babaların, öğretmenlerin, eğitimcilerin çocuğun başarılı kimlik geliştirmesinde rolü çok fazla görülmektedir. Eğitimciler (aileler ve öğretmenler) çocuğun başarılı kimlik kazanması için gerekli olan özeni gösterdikleri sürece çocuk kendini gerçekleştirmeyle beraber hem kendisiyle hem de çevreyle barışçıl yollardan ve huzur içinde iletişimde olacak ve ihtiyaçlarını da bu huzur ve dayanışma içinde karşılamaya çalışacaktır.
Saldırganlık sadece fiziksel zarar verme olarak algılandığın da sorunun asıl kökeninden uzak kalınacaktır. Saldırganlık kişinin çevreye zarar vermesinin yanı sıra, kişinin kendisine zarar vermesi hatta kendisini işe yaramaz, aptal vs gibi değerlendirmesidir de. Herkes başarısız kimliğini aynı şekilde sergilemez bazısı saldırganlığını çok açık ve çevreye zarar verici şekillerde yansıtırken bazısı da başarısız kimliğini içine kapanarak veya kendine bazen zarar vererek, bazen de öz saygısını yitirerek, başkalarına sığınarak kendine yabancılaşarak gösterebilir. Aslında iki durum arasında tek fark kişinin çevreye zarar vererek başarısız kimliğini sürdürmesi veya çevreye zarar vermeden başarısız kimliğini sürdürmesindedir. Ama özde başarısız kimliğin yattığı da bir gerçektir.
Glasser “Okula giden pek çok çocuk zaten başarısız kimlik oluşturmaya başlamıştır, bazıları da başarılı kimliklerini okulda sürdürebilmek için mücadele etmektedirler.”
Okullara gelen çocukların birçoğu zaten başarısız kimlik ile o zamana kadar olmadıkları bir sosyalliğin içinde kendilerini bulmaktadırlar, bazıları da başarısız kimliklerini okulda kazanmaya başlıyorlar tabi başarısız kimliklerinin sürdürülmesi veya söndürülmesinde bundan sonraki deneyim ve etkileşimlerinin de önemli bir rolü olacaktır. Ülkemizde sınıfların ve okulların fiziki şartları, öğretmenlerin başarısız kimlik ile okula gelen öğrencilerin bu yapılarının olumluya çevirici unsurlara zaman ayırmaktan çok öğretim ve başarıyla uğraşmak zorunda oluşları ve ödüllendirmelerin daha çok bu eksende olması, çocukların sevgi ve değer gereksinimlerini tam anlamıyla karşılayamamaktadır. Dolayısıyla zaten başarısız kimlik ile okula gelen çocuklar bu yapılarının üzerine kat kat eklemeler yaparak büyümektedirler.
Birçok çocuk okula saldırganlığı kendilerinin bir parçası olarak taşımaktadırlar. Louis CORMAN Çoğu zaman eğitimciler (aileler) çocuğun dirimsel gelişimiyle çevreye saldırganlığını bir birine karıştırıyorlar. Bir çocuk çarpıyor, yıkıyor itip kakıyorsa bu onun dirimsel enerjisinin bolluğundan ileri gelir, yoksa kimseye karşı düşmanlığından değil. Ama çocuğun yolu tıkanır, açılması engellenirse o zaman saldırganlaşır ve kendisini yoksun bırakan eğitimcisine karşı çıkar.
Çocuklar gelişim dönemlerinde birçok gelişim ödevlerini yerine getirirler fakat bunların bir kısmı ailelerce olumsuz karşılanır (tükürme, çiğneme, bazı sakarlıklar, zaman zaman saldırganlık) ve tepki görür. Ailelerin tepkileri saldırganlık ve ceza içerdiğinde çocukta bu davranışlara karşı bir tepki gösterir. Bu tepki her zaman karşı çıkma şeklinde olmayacaktır fakat karşı çıkışlar olduğunda ve sürekli engellendiğinde tepkiler giderek artacaktır.
Ailelerin bu aşamadaki problemleri çözme girişimleri de çocuğun daha sonra problemleri çözme kalıbını oluşturmaya başlayacaktır. Çünkü çevresinde problemler nasıl çözülüyorsa o da bunu öğrenmeye başlayacaktır. Anne-baba, aile üyeleri problemle karşılaştığında şiddeti, saldırıyı ( bu şiddet ve saldırı illaki fiziksel olmak zorunda değil) çözüm yolu olarak kullanıyor ise çocukta bu yöntem dışında başka problem çözme yöntemleriyle fazla karşılaşmadığı için bu yöntemi benimseyecektir. Bu bir var olma mücadelesi gibi aile içinde var olmak için böyle olmak zorunda ama aslında, işin özünde ailenin bir ferdi olarak kabul görmek, var olmak, ihtiyaçlarını karşılamak var.
Okul yıllarında artık saldırganlığı bir davranış kalıbı olarak okula getiren ve problemlerini bu yöntemle çözmeyi alışkanlık haline getirmiş çocukların karşısına onları daha da kısıtlayan sert kurallar dikildiğinde ve sevgi, değerden çok cezalandırmalarla karşılaştığında eğitimcisine zamanında gösterdiği saldırganlık daha da artarak ve kinlenerek devam etmektedir. Problemlerinin çözümünde kullanabileceği bu yolla ihtiyaçlarını karşılayabileceği barışçıl, uyumlu davranışları kazandırmak, çocuğun başarısız kimliğini başarılıya çevirmek için bir ortam hazırlamakla zaman harcamak yerine başarının ön plana çıkarıldığı, öğretimin ve kabulün az olduğu, başarının ödüllendirildiği, öğretmenlerin öğrencilerine zaman ayıramadığı, yüzeysel ilişkilerin hâkim olduğu okullar başarısız kimlikle okula gelen öğrencilerin bu durumu arttırarak sürdürmesine, başarılı kimlik ile gelen çocuklarında başarılı kimlik gelişimlerini sürdürmekte zorluk yaşamalarına sebep olmaktadır.
Saldırgan davranışların oluşumu ve sürdürülmesi tabi ki sadece bu etkenlerle açıklanamaz. Şu ana kadar çocuğun geliştirdiği başarısız kimlik onun çevrede karşılaştığı uyaranlara karşı savunma düzeneklerini de şekillendirir. Çocuğun o zaman kadar kendi olarak karşılayamadığı, karşılamasına izin verilmediği ihtiyaçlarını karşılayabileceği, kendi yaş gurubunun ve toplumun kabul ettiği bir imaj ortaya koyma çabası ortaya çıkacaktır. Kendine ait yetenekleri, becerileri, çabalarıyla gündeme gelemeyen, toplum tarafından yeterli kabulü görerek gerekli ihtiyaçları karşılayamayan çocuk değişik arayışlara mutlaka gidecektir.
Kişi; toplum tarafından, en azından kendi yaş gurubu tarafından kabul gören bir kişi olmak adına veya kendini bir birey, bir kişi olarak görmek adına davranışlarda bulunabilir. Bunu toplumun her zaman hoş karşıladığı şekilde yapmayarak bazen de toplumun hoş karşılamadığı davranışlarla topluma karşı yapabilir. Ama burada kişi davranışını aslında toplumda öyle veya böyle bir yer sahibi olmak kendisini göstermek adına yapacaktır. Tabi bu her zaman bu yönde gelişmeyebilir daha içe kapanık tipler bu durumda farklı tepkiler gösterebilir.
Okullarda bu tür arayışlar içinde olan öğrencilerin mutlaka eksik karşılanmış olan ihtiyaçlarını karşılamak adına bu tür davranışlara yönelim gösterdikleri akıldan çıkarılmamalı, davranış kadar davranışa etki eden unsurlarla da ilgilenilmelidir. Fakat sadece davranış üzerine giderek kişinin cezalandırılması aslında karşılanmak istenen ihtiyacın cezalandırılması olacaktır ve kişiye yarardan çok zarar getirecektir.
Yapılması gereken çocuğun hangi ihtiyacının karşılanmasında eksiklik hissettiği ve bu davranışıyla hangi ihtiyaçlarının karşılanmaya çalışıldığının tespit edilip bu ihtiyaçlarını toplumla dayanışma, barış içinde nasıl karşılaması gerektiğinin öğretilmesi olacaktır. Fakat bu ihtiyaçlarını karşılama aşamasında uyarıcıların ve sonuçların etkilerinin de göz önüne alınması gerekir. Eğer Kurtlar vadisindeki Çakır gibi davranmanın verdiği hazzı ve doyurduğu ihtiyacı karşılayamayan, fakat bu ihtiyacı karşılama amaçlı olan başka olumlu davranış ve etkinlikler, kendini ifade şekilleri olursa bir işe yaraması zor olacaktır. Bu sebeple kişiyle mutlaka profesyonel, samimi, dostça konuşmalar da yapılmalı ve bilişsel anlamda olumlu, kabul gören davranışlarıyla ihtiyaçlarını karşılamanın daha fazla haz verdiği ve ihtiyaçlarını daha fazla karşıladığı bilinci oluşturulmalı, gösterilmelidir.
Erkan YILMAZ
Psikolojik Danışman